“Düm-Teka Düm-Tek” MOĞOLLAR – HITTIT SUN / DÜM-TEK (1975)

Yetmişler Moğollar için başta Fransa’da aldıkları Academie Charles Cross ödülü ile birlikte sayısız ödül ve başarı hikayesi ile başladı. Dinleyicilerine adını koydukları Anadolu Pop türünde çalışmalar sunarken kadrolarında da müzik tarihimiz için de önemli sayılacak değişiklikler oldu. İlk vokal Aziz Azmet’in gruptan ayrılmasının ardından enstrümental çalışmalarla devam eden Moğollar, 1971 yılından itibaren isimlerini çok yakından bildiğimiz vokallerle yollarına devam ettiler. Başta Barış Manço olmak üzere, Ersen ve Dadaşlar’dan tanıdığımız Ersen Dinleten, Selda ve en son Cem Karaca ile birleşerek Anadolu Pop alanında sayısız çalışma ürettiler. Bir tek vokaller değişmez tabii. Moğollar, davulcu Engin Yörükoğlu’nun Fransa’da evlenerek oraya yerleşmesiyle Mavi Işıklar ve Erkin Koray’la da çalışmış olan Ayzer Danga’yı kadrosuna dahil edecek, 1972 yılında grubun kurucularından Murat Ses’in gruptan ayrılmasıyla, yoluna klavye olmadan devam edecekti.

1972 yılında müzik tarihimizin en ilginç kadro değişimlerinden biri yaşanır: Moğollar’da şarkı söyleyen Ersen, o dönem Kardaşlar’da şarkı söyleyen Cem Karaca ile yer değiştirir. Bir anda Ersen ve Kardaşlar ile Cem Karaca ve Moğollar şeklinde bir grup yapısı oluşur. Moğollar ile Cem Karaca o dönem Obur Dünya, El Çek Tabip, Gel Gel, Üzüm Kaldı, Namus Belası, Gurbet ve İhtarname gibi kült olmuş şarkıları müzik dünyasına kazandırır. Ancak bu aslında yetmişler Türkiye’sinde Moğollar’ın son çalışmalarıdır. Zira Taner Öngür ve Ayzer Danga da bu dönemde gruptan ayrılmış ve Moğollar kadrosundan bir tek Cahit Berkay kalmıştır. Cem Karaca ve Moğollar birlikteliği de sona erdikten sonra Cahit Berkay grubu dağıtarak Fransa’ya gider ve orada yaşayan Engin Yörükoğlu ile birlikte yanına iki yabancı müzisyen de alarak orada Moğollar adıyla yeniden çalışmalar yapar. İşte yazıma konu olacak olan albüm de bu çalışmalardan biri olan Fransa’da RCA etiketiyle Hittit Sun, Türkiye’de ise Coşkun Plak etiketiyle Düm-Tek adlarıyla yayınlanan albüm.

IMG_4806

Albüm 1975 yılında Fransa’da Studio E.T.A.R Gaffinel adlı stüdyoda kaydedilmiş olup mix’i Pathe Marconi tarafından yapılmış. Prodüktör’ü ise Marie-Claude Lagerde imiş. Sözü fazla uzatmadan albümün içeriğine giriş yapmak istiyorum. Albümün geneline Türk dinleyicisinin dönemin Türk filmlerinden (Özellikle Zeki Alasya-Metin Akpınar filmleri) oldukça aşina olduğunu da not düşmek isterim. Albümün A yüzü Cahit Berkay eseri olan Düm-Tek ile başlıyor. (Ancak Hittit Sun versiyonunda bu 7898 olarak belirlenmiş, ben Coşkun Plak versiyonunu referans aldığım için Düm-Tek ile başladım) Yaylı tanbur ve elektro gitarın hakim olduğu şarkının arkasında kaşık, darbuka gibi Moğollar müziğinde sıkça kullanan aletler kullanılmış. Ayrıca ben çok sade bas gitarlarına bayılıyorum. Düm-Tek, Moğollar 2000 derlemesinde yeniden düzenlenerek elektro gitar temelli şekilde çalınmıştı. İkinci şarkı kendilerinin “Yeşilçam’daki kovalamaca sahnelerinin fon müziği” olarak adlandırdığı 7/8 9/8, şarkının belirleyici olan bas ve klavye yürüyüşleriyle başlayarak yerini curaya bırakıyor. Benim her versiyonunu dinlemeye bayıldığım bir eser, grubun hala canlı çalarken oldukça eğlendiğine adım gibi eminim. Üçüncü şarkıya geldiğimizde Romen Petiter tarafından bestelenen Rue De L’Oriant E.5 – Şark Yolu keskin bir elektro gitar girişiyle bizi karşılıyor. Albümün en sentez ve en distortion’lu şarkısının bu olduğunu düşünüyorum. Davullardaki ataklar da oldukça sert ve bunun yanında albümün en değişken şarkısı. Tuşluların da hakkını yememek lazım, şarkının belirleyici kısmı zaten tuşluları bana göre. Sırada yine Moğollar 2000 derlemesinde de bulunan bateri ve ritmik bir bas gitar yürüyüşü ile başlayan hemen akabinde kemençe ile devam eden Kapalı Çarşı var. Kemençe ile ana melodisini duyduğumuz şarkı geçiş bölümünde elektro gitarla bağlanıyor. Ardından bir kemençe taksimi ile yeniden ana melodisine dönüyor. Arkadaki tuşlular bu şarkıda da enfes. A yüzü bitmeye yaklaşırken benim her versiyonunu çok sevdiğim Günebakan yine bas yürüyüşüyle başlıyor. Akustik gitar ve yaylı tamburun girmesiyle şarkı dünyadan koparırca sakinliğiyle devam ediyor. Moğollar 2000 derlemesindeki cura ile çalınan versiyonu benim daha hoşuma gidiyor ama karşılaştırma yapacak olursam. Son şarkımız ise hem Yeşilçam’da hem de doksanlar televizyon programlarındaki duygusal içeriklere fon müziği olmuş olan Sihirli Ay. Sırf bu yüzden gözümün önüne hep yarışma programlarında başarısız olunca hüzünle birbirine sarılan insanlar gelir. Neyse sulandırmadan devam ediyorum, şarkı akustik gitar arpeji ve tuşlularla girişini yapıp yerini Cahit Berkay’ın yaylı tanburunun gerçekten sihirli olan notalarına bırakıyor. Yükselip inen temposuyla sihirli bir atmosfere sokan müziği Türkiye’deki herhangi bir insanın bilmiyor olduğunu sanmıyorum.

B yüzü başlarken A yüzünün finalinde bizi melankoli krizlerine sokan şarkının devamı niteliğindeki Gam Yükü piyano notalarıyla başlıyor. Hemen ardından yine sihirli ses yaylı tanbur duyuluyor ve şarkı 3.52 dakikalık serüvenine giriş yapıyor. Yaylı tanbur ve bağlama ağırlıklı olan şarkının yine Moğollar 2000 albümünde yeni versiyonu var ve ben sanırım Düm-Tek’teki versiyonunu daha çok seviyorum. Duygu yoğunluğundan biraz kurtulduktan sonra sırada Nilüfer var. Nilüfer son iki şarkıya kıyasla daha umut yüklü ve daha optimist bir şarkı bana göre. Akustik piyano ile giriş yapan şarkı sevimli bir yaylı tanbur melodisine bırakıyor kendisini, sakin bir davul ritmi ve klavye de eşlik ediyor. Sırada en az Şark Yolu kadar agresif tonlarla giren bir şarkı var, bas ve elektro gitar girişiyle başlayan Elif yaylı tanbur ile bağlanarak kulağımıza hiç da yabancı gelmeyen şarkılardan biri haline dönüşüyor. Moğollar külliyatında pek önemli bir şarkı vardır, bilenler bilir Alageyik Destanı’nın kendileri için önemini. 1972, 1975, 1994 ve 1996 olmak üzere 4 farklı versiyonunu yapmışlardır. Fazlasıyla sakin bir yaylı tanbur girişiyle başlayan müzik, kesik bir bas gitar ve klavye yürüyüşüyle sona doğru ilerlerken aynı zamanda bu şarkı albümün tek anonim eseri olma özelliği taşıyor. Albüm biterken sırada phaser efektli bağlama melodisi ile başlayan Peri Bacaları kendisini duyuruyor. Bağlama ve klavyelerle devam eden şarkı yine yaylı tanburla birleşiyor. Zaten bana göre bu albümün belirleyici çalgısı yaylı tanbur, şarkıların isimlerini gördüğümde dahi kulağıma tanbur melodileri geliyor. Son şarkı yine Yeşilçam’dan aşina olduğumuz Serçe. Albümün en hareketli ve eğlenceli müziğine sahip olabilir. Elektrik piyano üzerine kurulmuş ve arada arkadan kaşık ile yaylı tanbur sesini de duyduğumuz şarkı bence de tam bir kapanış şarkısı.

Albümün kadrosu hakkında da bilgi vermeden geçmeyeyim:

Cahit Berkay: Elektro Gitar, Akustik Gitar, Cura, Bağlama, Yaylı Tanbur, Kemençe
Engin Yörükoğlu: Bateri, Folklor Davulu, Darbuka, Kaşık
Romen Petiter: Fender Elektro Piyano, Akustik Piyano, Mini Moog
Michel Shollet: Bas Gitar

Bu albüm kendisinden sonra çıkan Ensemble D’cappadocia albümü ile birlikte Moğollar’ın 1993 yılında yeniden toplanmasına kadar yayınladıkları son albüm olma özelliğini taşıdığı için külliyatın içinde spesifik bir öneme sahip. Ayrıca belirttiğim gibi Yeşilçam filmlerinde de fazlaca kullanılmalarından ötürü koca bir neslin Moğollar’a aşina olmasına sebep olmuş şarkıların toplandığı bir albüm. Bir sonraki yazıya kadar görüşmek üzere !

Yorum bırakın